20 Nisan 2011 Çarşamba

BAHARA DİKKAT...


NOT:SAAT 13.50  ANTALYADA ÖYLESİNE AHESTE VE TATLI BİR YAĞMUR VE BEREKET AKIYORKİ YÜCE ALLAHIMIZA HAMD OLSUN DEMEK DİLE AZ GELİYOR İÇİMDEN..SONSUZ ŞÜKÜRLER BEREKETE...


 Değerli arıcı arkadaşlarım,bu yıl sizlerle hem magazin hemde teknik olarak fazla paylaşımımız olmadı.Fazla ayrıntıya ve teferruata girmedik.Bunların genel sebebleri var.Genel doğrular ortak noktamız.Özel yaptıklarımız kişiselleştirdiğimiz işler ve ayrıntılar.Bu bahar girişi bir hayli yoruldum.Sebebide kışın çok yatmışım.Bazı yapmam gereken işleri atlamışım.Sonradan karar verdim.Kovanların bakımı ve boyanması.Kullandığım kovan sayısı 150 nin biraz üzerinde...Bir kaç yıldırda hiç bakıma alınmadı.İyice yıprandılar.Hal öyle olunca önce depomda duran kullanılan boş kovanlardan başladım.Dışlarındaki kabaran boyalar temizlendi.
                                                           Yeni kovan Rengimiz ön beyaz diğer kısımlar çimen yeşili
Bu iş için Sipiral kullandım.Sipirale takılan ağaç temizleme aparatlarından aldım 10 civarında...Zımparadan yapılmış.Dışlarını güzelce sildim.Çatlaklarına silikon çektim.Çürüyen yerlerini onardım.Tam çürüyenlerini parçalayıp sobada odun yaptım.Kapakların açılan yerlerini tamir ettik.Kovanlarıda...Katran ağacından 15 civarında ballık vardı.Onları kovana dönüştürdüm...
 Sonuçdada resimlerdeki hale getirdim kovanları...Bu pazartesi ve salı günüde arılıkdaki kovanlarla onarılıp boyananlar değiştirildi.Daha önceleri tüm kovanlarım beyazdı.Hepsinin aynı renk olmasının çok sıkıntısını çektim.Ana ların çiftleşme uçuşu dönüşünde zaman zaman yanlış kovanlara yönelmeleri...Ayrıca kapak türlerinde değişikliğe gittim.
                                      Bu yıl arılarımız beklentilerimizin uzağında kaldılar.
 Kapakların önündeki ağaç bölmeler kaldırıldı.Kapatma işini saçdan yapılan aparatla yapacağız.Nakillerde arı çıkışını artık  sıfırlara indirebiliriz sanırım...En güvenli sistemi seçtim.Resimleri tıklayıp büyütürseniz ayrıntıyı görebilirsiniz.
                                                 Arılığın kovanları boyanarak değiştirildi..
 Evimin bahçesindede onarım ve boyamaya başlanılacak 60 kovan beni bekliyor.Yeni bakım ve boyama yapılacak kovanlar resimlerden farklı olcak...Önce tüm kovanlarım beyaz olduğu için bu kovanların önü beyaza boyandı..Yeni boyamalarda krem mavi turuncu çimen yeşili toprak rengi gibi renkleri dikkate alacağım.
                                                           Menekşeler açtı...
 Haberlerden sonrada  ayrıntılardan bahsedelim..Bu yıl hava çok zaman kapalı,hafif hafif yağmurlu geçmekte...Bu durum arılarda baharın getirdiği olumlu durumları kabusa dönüştürmeye aday gibi gözükmekte..Çünkü:Sık yağmurlar nektar kaynaklarını yıkıyor.Arı tabiatdan nektar toplayamıyor.Akdenizde tam ful yavruyada geçti.Havalarda serin ve soğuk geçmekte.Kovan içini ısıtmaya bal gerekli...
 Ama arıda çalışamıyor.Tehlikeli bir durum..Arıya yakından takip gerekli.Çünkü:Açlıkdan bahar sönmeleri yaşayabilirsiniz.Bunun yanında kovan içi ısıtılamazsa kapalı pupalarda toplu yavru ölümleri yaşanabilir.Buda yavru çürüklüğünün hortlamasına sebeb olacaktır...Onun için arılarınızın bal stoğu yoksa  şerbetle beslemeye alın...Ben akdenizde  seyrek şerbeti tercih ediyorum böyle durumlarda...(70-75 kg su ile 50 kg şekerden yapılır.)Bu hafta 2 kere hafta içi şerbetleme yaptım.Çünkü:Kovanlarda bal yok.Hava soğuk ve yağışlı...Arı uçamıyor.Yağmurla nektarda yok...
 Bunun yanında ormanlarımızda bol güzellikler yer alıyor.Yukardaki bu resimdeki bitki hepinizin bildiği çalı...Adı namı meşhur pıynar ağacı...Şimdi akdenizde bunlar iyi açtı.Arılarda iyi polen alıyor..Birde bunlar basra verse...Bazen çalılar acayip basra veriyor.Balı çok kötü ama arının kendisini besleyecek yiyeceği bol oluyor...
 Bir başka pıynar ağacı daha..Hepside iyi çalı çiçeği açtılar...
              Bu gün Antalya  akşama kadar böyleydi...Ana arı üretme için iki kovan hazırlayacaktım.Ama bölme yapamadım.Hava müsade etmedi..Artık haftaya ana üretmeye yoğunlaşacağım...Çünkü:Tüm kovanlarımın anaları değişecek...Birde bölmeler yapacağız..Hava müsade ettiği anda arılıkdayız..Tüm arıcı arkadaşlara kolaylıklar diliyorum...Arıcı 07 ANTALYA

3 Nisan 2011 Pazar

DÜNYADA KAYBOLAN ARILARIN SIRLARI

 




Türkiye dahil dünyanın birçok ülkesinde arılar kitle halinde kayboluyor. Bir sabah içi bal dolu kovanlardan çıkıyorlar ve bir daha geri dönmüyorlar. Arkalarında neden geri dönmemiş olabileceklerine dair hiçbir ipucu bırakmıyorlar. Ne ölüleri bulunuyor ne de başka bir yere göç ettiklerine dair emare...


Bu endişe verici bir gelişmedir çünkü arılar doğadaki en önemli görevlerden birini yapıyorlar. Bu görev döllendirmedir.


Bir kovanın arıları günde yüz bin çiçek döllendirir. Çiçekten çiçeğe dolaşırken erkek polenlerle dişi polenleri buluşturur. Bu buluşmadan tohum, meyve meydana gelir.


Nasıl erkek olmadan kadın hamile kalamazsa, arı olmadan da birçok bitki çoğalamaz. Meyve, sebze, yenilebilir otlar, çiçekler ve fındık ceviz gibi sert kabuklu yemişlerin yüzde sekseni arılar tarafından döllenir.


 “Yediğimiz üç sokumdan birini arılara borçluyuz” diyor bir uzman.


Albert Einstein’in birçok konuda olduğu gibi bu konuda da klasikleşmiş bir lafı var: “Eğer arı yeryüzünden kaybolursa en fazla dört yıl sonra insan da kaybolur. Arı yoksa döllenme yoktur, döllenme yoksa insan yoktur.”


Arıların neden kaybolduğunu öğrenmek için Amerika Birleşik Devletleri’ne gideceğiz. Arılar 2007’de birdenbire burada kaybolmaya başladı. Bazı yerlerde yüzlerce kovan birdenbire boşalıyordu. Pennsylvania eyaletinde arılar bir günde bir arıcının üç bin kovanını birden terk etti.


Amerikalı arıcılar ortalığı velveleye verince diğer ülkelerdeki arıcılardan da ses gelmeye başladı. Fransa’dan Japonya’ya, Türkiye’den İngiltere’ye sayısız ülkede benzer kayıplar olduğu ortaya çıktı.


Bilim adamları bu esrarengiz yok oluşa Koloni Çöküş Sendromu adı verdiler. (Bir kovan grubunun meydana getirdiği arılara koloni denir.) Birçok suçlu incelendi: Parazitler, bakteriler, genetiği ile oynanmış bitkiler, arıların yön bulma organlarını etkilemesi mümkün cep telefonları, sırayla sanık sandalyesine oturtuldu. Ama suçlu bunların arasında değildi.
 Diğer bütün olası nedenler elendikten sonra gözler yavaş yavaş Amerika’nın tarımdan çok endüstriye benzeyen, mono-culture denilen, tek ürün ağırlıklı üretim tarzına çevrildi.



Çünkü organik tarım yapan yerlerde, doğal haline bırakılmış arılarda bir sorun yoktu. Kayıplar “gezgin” diye tarif edilen, her yıl döllenme görevi yapmak üzere tek ürün üretim bölgelerine taşınan arılarda yaşanıyordu.


ABD’de mono-culture küçük ülke büyüklüğünde alanları tek bitkiye, örneğin badem veya kiraza, tahsis etmek demektir. Buralarda başka bitkilerin yaşamasına izin verilmez onun için buralarda yılda sadece birkaç hafta dışında çiçek yoktur. Çiçek olmadığı için de arı yoktur.


Her yıl ilkbahara doğru, TIR’lara yüklü kovanlarda milyarlarca arı, ABD’nin birçok eyaletinden tek ürün bölgelerine taşınır.

Florida arıcıları şubat ayının sonundan başlayarak arılarını yükleyip Kaliforniya’nın dev badem ve narenciye plantasyonlarına götürürler. Dört bin kilometreden uzun olan yolu kat etmek bir hafta kadar sürer.



Mart ortalarında arılar Florida’ya geri getirilir. Mayısta Kanada hududundaki kiraz plantasyonları için yeniden yola çıkılır.


ABD’deki arıcılar gelirlerinin yüzde yetmişini baldan değil arılarını bu şekilde çalıştırmaktan kazanıyor. Amerika’nın yeni köleleri arılardır.


İşte bu çalışmadan döndükten sonradır ki arılar ortadan kayboluyor.


“Kaliforniya’ya götürdüğüm arılar geri geldikten birkaç hafta sonra kaybolmaya başlıyor” diye konuştu bir arıcı. “Florida’da bıraktıklarımda hiçbir şey yok.”Ama neden?


 Yıllık ortalama 1,7 milyon ton civarındaki dünya badem ürününün yüzde sekseni ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki dev çiftliklerden alınır.



İki buçuk milyon dönümlük bir alanı kapsayan bu çiftliklerde arı yaşamaz. Çünkü buralarda ağaçlar birkaç hafta çiçek açar. Başka bitkilerin yaşamasına izin verilmediği için bu kısa dönem dışında çiçek yoktur.


Arılar çiçeklerden beslenir. Onun için bademliklerde barınmaları mümkün değil. Bu nedenle ilkbaharda oralara başka yerlerden arı getirilmesi lazım ki çiçekleri döllenebilsin ve ağaçlar badem versin.

Şubat ayının sonlarına doğru badem çiçeklerini döllendirmek üzere arılar TIR’larla Kaliforniya’ya taşınır. ABD’de iki küsur milyon arı kovanı var. Bunların yarısı bu hicrete katılır. Çiçek mevsiminden sonra arılar binlerce kilometre yol kat edip üslerine geri götürülür.






Badem gibi mono-culture yani tek ürün tarımı uygulanan her yerde durum aynıdır.



Tek ürün bölgelerinin bir başka özelliği daha var. Plantasyonlarda hastalık orman yangını gibi çabuk yayıldığı için büyük miktarda sinek ve böcek öldürücü kimyasal kullanılır. Ağaçlar havadan ve yerden sürekli kimyasallarla yıkanır.


Bitkisel kimyasalların atası Almanlar tarafından keşfedilen ve Birinci Dünya Savaşı’nda kullanılan kimyasal silahlardır. Savaştan sonra kimyasal silah üreticileri fabrikalarını kapatmak için ürünlerine sivil alanda kullanım sahası aradılar. Tarımı buldular. İnsanları öldürmek için icat edilen formüller sinek ve böcek öldürmek amacıyla tarımın hizmetine sunuldu.

Piyasaya yeni ilaçlar sürüldü



İnsanları saymazsak, bundan en çok ilaçlanmış, yani zehirlenmiş bitkilerden bal ve polen toplayan arılar etkilendi. İlaçlanmış çiçeklere konan arılar şaşkın ve zihni bulanık sarhoşlar gibi yalpalamaya başlıyorlardı. Sürekli üstlerini temizlemeye çalışıyorlar, sonra düşüyor, bir daha kalkamıyorlardı.


Şikâyet üzerine kimya şirketleri 2003’te piyasaya yeni tarımsal ilaçlar sürdü. Bunlar sadece belli böcekleri öldürecek ama arılara zarar vermeyeceklerdi. Gerçekten arılar ilaçlı çiçeklere temas ettikten sonra hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarına devam ettiler.


Ama üslerine geri döndükten sonra kovanları terk etmeye ve dönmemek üzere ortadan kaybolmaya başladılar. Bilim insanları hem arılarda hem de kovanlarda yüksek miktarlarda “zararlılara” karşı kullanılan kimyasal buldu. Bir Amerikan üniversitesi yirmiden fazla değişik kimyasal tespit etti. Ve şu ortaya çıktı:

Yeni böcek ilaçları arıları hemen öldürmüyor, sinir sistemlerini yavaş yavaş tahrip ediyordu. Hafıza kaybına neden oluyorlar ve arının yön bulma yeteneğini yok ediyorlardı. Arılar kovanlarına dönemiyorlar çünkü yolu bulamıyorlar veya hatırlamıyorlardı.



Kimyasal kullanılan yerlere götürülen koloniler çöküyordu. Yerinde, normal koşullarda bırakılanlara ise hiçbir şey olmuyordu. Çözüm basit gibi görünüyor ama değil. ABD’de çıkar lobilerinin büyük siyasi gücü vardır ve kimya şirketleri çok güçlüdür. Önlem alınmasını önlüyorlar. Arılar ölüyor, kimyasallar ise serbestçe ve bol bol satılmaya devam ediyor.


Arı darlığı başlayınca Avustralya’dan Kaliforniya’ya jumbo jetlerle kovan taşınmaya başlandı. Bilim adamları da kendi kendine döllenen bir badem cinsini mükemmelleştirmeye çalışıyor.


İtalya, Fransa ve Slovenya’da ise bazı kimyasallar yasaklandı. Bizde yasaklanmadığını söylememe bilmem gerek var mı? Demek ki arıların neden ortadan kaybolduğu sır değil. Sır olan paragöz insanın nasıl bu kadar aptal olabileceğidir.


Ama belki bu da sır değil.


Einstein kâinatta sonsuz olan tek şeyin insan aptallığı olduğunu söylememiş miydi?

NOT:Bu yazı http://ekonomi.milliyet.com.tr/kaybolan-arilarin-sirri-cozuldu/ekonomi/ekonomiyazardetay/02.04.2011/1372249/default.htm adresinden alınıp,tüm arıcılara ulaştırılmak üzere blogda yayınlanmıştır.Sayın yazar Metin MÜNİR'e biz arıcılara böyle bir yazı hazırlayarak yardımcı olduğu için,Ülkemiz TÜRKİYE arıcılığına hizmet ettiği için tüm arıcı arkadaşlarım adına teşekkürlerimi sunarım.SAĞOLSUN.
 
Arıcı 07 ANTALYA